Saturday, August 25, 2018

 
OBJEKTİF, KALEM VE KARABUDA’NIN PORTRELERİ
1 Agustos 2001, Yelda

Olimpiyat oyunları başta olmak üzere uluslararası her etkinliğe aday gösterilen, yöneticilerin metropol olduğunu iddia ettikleri İstanbul yüzyıl sonra metroya kavuştu, o da altı yılda altı kilometre... Ne ülke bir baştan öbürüne demiryolu ağlarıyla örüldü ne de şu gayrıresmi başkentimiz metro ağıyla. Berlin, Paris, Londra metroları için, insanlar kaybolmasın diye açıklamalı haritalar, birbirine geçmiş yolları, durakları anlaşılır gösteren planlar bastırılırken, İstanbul metrosu sadece bir çizgi, tek bir Taksim-Levent hattı. Bizim bu altı duraklık metroda da dergi, broşür konan yerler var, bugüne kadar içinde hiçbir yayın görmediğim.
Henüz işten atılmamışken akşam eve dönüşlerde Güneş Karabuda’nın son çıkan kitabını okurken, ah dedim, her bir bölüm minik bir broşür olsaydı, herkes birer tane alıp okusaydı ineceği yere kadar. “Zaman bahçesinden portreler”de her bir portre ayrı bir öykü, bu öykülerle yolcu mesela Taksim’e giderken Paris’in bir bulvarından da şöyle bir geçerdi veya başbakanın işine herkes gibi tramvayla gittiği bir İskandinav ülkesinin, kaplumbağalar ezilmeden geçebilsinler diye altına tüneller kazılmış olan asfalt yolundan da.
Köşe yazılarının sonradan müdavimlerinden olduğum Güneş Karabuda’yı Yüzyıl gazetesi kapandıktan sonra bir daha okuma şansım olmamıştı. Ne yalan söyleyeyim, “İndim zaman bahçesine” kitabını da (1998) atlamışım. “Zaman bahçesinden portreler” sayesinde yine kendimi bir nebze buralardan uzaklaşıp dünyaya açılmış gibi hissettim.
Kökleri ve dili Türkiye’den ama eşi, aşı, gündelik hayatı, esas mekanı İsveç, Fransa, Şili olduğu için herhalde, Güneş Karabuda sayesinde sadece ilginç portreleri okumuyor, başka başka dünyaları tanımış oluyoruz. Karabuda’nın bu bahçede yer verdiği kişiler arasında Fidel Castro, Nelson Mandela, Olof Palme gibi zamanlarını etkilemiş bildik isimler de var, Türkiye’de pek tanınmayan Çinli yazar Han Suyin, Burma’dan bir kadın kahraman Aung San Suu Kyi, “iki kişilik bir uluslararası af örgütü” gibi çalışan Amerikalı yazar Edita Morris ve kocası Ira da.
Kitaptaki ressam, yazar portreleri Küba’dan, İsveç’ten, İspanya’dan değil sadece, İlhan Koman, Mübin de var, Yaşar Kemal, Onat Kutlar da; kimi hayatta olmayan, kimi aramızda. Haklarında ya da kendileriyle belgeseller yaptığı kimisi ile bu nedenle tanışmış, kimisiyle ilişkisi işten çok öte. Zaten dikkat edilecek olursa, iş icabı tanıştıkları bile yaşamına teğetten fazla değmiş. Zaman bahçesindeki portrelerin hemen tamamıyla bir yaşamışlığı olduğu ve bunu da okuyucuya aktardığı için bir resimden fazlasını görüyoruz, daha yakın oluyoruz sanki onlara.
Karabuda’nın yalın anlatımıyla Şili için, Allende, Victor Jara, Pablo Neruda için ağlıyor, Dali ve Ara Güler ile gülüyoruz. Trajikomik durum da var tabii, o da bizden: “o dönemde ‘devlet sanatçısı’ itibarı gören randevuevi patroniçesi Lüks Nermin’in devreye girmesi sağlanıp, (Endonezya devlet başkanı) Sukarno’ya kadın servisi yapılmıştı! Yalnız, Sukarno’nun da fuhuş sektörünün de mutluluğu uzun sürmemiş, ülkesine dönen başkan, ülkemiz yöneticilerine nazik ama kırgın bir dille bel soğukluğuna yakalandığını bildirmişti!”
Şöyle bir internette tarama yapacak olsanız, Güneş Karabuda adı en çok belgeselle birlikte çıkar karşınıza, bir de Ömer Kavur’un Yusuf ile Kenan’ıyla, ha, bir de Türkiye klasiği: kitabının yasaklanması hakkındaki haberle: “Kitabı yasaklanan Karabuda, Danıştay’a başvuruyor. İsveç’te oturan Güneş Karabuda adlı Türk vatandaşı, «Türkiet En Resehandbok» adını taşıyan kitabının Türkiye’ye sokulması ve dağıtılmasının Bakanlar Kurulu tarafından yasaklanması üzerine, Danıştay’da dava açılması için başvuruda bulunmuştur.” Cumhuriyet Ankara Bürosu, 20.8.1968.
Fotograf, belgesel deyince o, memleket memleket gezip anlatan o. Hem de “doğru yerde doğru zamanda” bulunarak: Allende Şili’sinde, savaş zamanı Vietnam’ında, Şah İran’ında...
* Zaman Bahçesinden Portreler, Güneş Karabuda, YKY, Mayıs 2001, İstanbul

This page is powered by Blogger. Isn't yours?